Kadın cinayetleri, son yıllarda ülkemizde artan bir sorun haline geldi. Her geçen gün daha fazla kadın, hayatını kaybediyor ve aileleri geride acı dolu anılar bırakıyor. Ancak bu durumda dikkat çeken bir gelişme, genç bir kadının, yaşadığı şiddeti ve cinayetleri dile getirirken yaptığı çarpıcı açıklamalar oldu. Adı Sena olan bir kadın, toplumun dikkatini çekmek için yaptığı açıklamada, "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" diyerek çevresine seslendi. Bu sözleri, sadece onun değil, tüm kadınların yaşadığı bir durumun sembolü haline geldi. İşte Sena'nın feryadı ve arka planında yatan gerçekler.
Günümüzde kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet, sadece istatistiklerle değil, aynı zamanda yalın gerçeklerle de karşımıza çıkıyor. Her biri birer insan olan bu kadınlar, hayallerinin peşinde koşarken daha henüz başlamadan hayatlarını kaybediyor. Sena'nın "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" demesi, aslında bir başkaldırı. Kadınların maruz kaldığı her türlü şiddet ve baskının, sadece cinayetle değil, her gün yaşanan küçük ama bir o kadar can acıtıcı olaylarla da sonlandığını vurgulamakta. Kadınların sesi, bu tür trajik olayları önlemenin en etkili yolu. Fakat birçok kadın, yaşadığı korku ve kayıplar nedeniyle bu sesi duyuramıyor.
Toplumdaki şiddet kültürü, sadece fiziksel yaralanmalara neden olmaz; aynı zamanda psikolojik travmalar da bırakır. Sena gibi birçok kadın, yaşadıkları şiddet sonrası kendilerini güvensiz hissediyor. Hiçbir kadın, yaşadığı acıların bir tanımlaması olmaktan, bir istatistik olarak kaydedilmekten hoşlanmıyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" sözüyle öncelikle kendini ifade ediyor. Şiddet mağduru olan kadınlar, genellikle kendilerini yalnız hissetme, çevrelerinden dışlanma ve yaşadıkları travmanın üstesinden gelemedikleri korkusuyla yaşıyorlar. Bu durum, kadınları daha da savunmasız bırakarak, şiddetin devam etmesine zemin hazırlıyor.
Sena’nın sesinin yükselmesi, sadece kendi hikayesini anlatmaktan öte anlam taşıyor. Kadınların toplumsal hayatta daha aktif rol alması ve seslerinin duyulması hayati önem taşıyor. Bu bağlamda, kadın dayanışması ve mücadeleler, şiddeti azaltmanın ve toplumsal bilinç oluşturmanın en etkili yollarından biri olarak öne çıkıyor.
Sonuç olarak, Sena'nın isyanı sadece kendi acısını değil; birçok kadının yaşadığı benzer travmaları da temsil ediyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" sözü, toplumda kadına şiddet konusunun sorgulanması ve bu alanda yapılan çalışmaların arttırılması gerektiğini hatırlatıyor. Toplum olarak, her kadının kendi hikayesinin kahramanı olmasını sağlamalı ve yaşanan acıların tekrar er geç üstesinden gelinmekte olduğunu hatırlamalıyız. Kadına yönelik şiddetle mücadelede birlikte hareket etmek, bu sinyali verenlerin seslerine kulak vermek, kadınları daha güçlü kılacak ve toplumsal dönüşümün temel taşlarını oluşturacaktır.