İzmir, öğrenci nüfusunun yoğun olduğu ve eğitim hayatıyla ön plana çıkan bir şehir. Ancak, son dönemde alınan bir karar, hem öğrenci camiasında hem de kamuoyunda büyük tartışmalara yol açtı. İzmir’de, öğrenci indirimlerinden yararlanmak için getirilen 30 yaş sınırı, öğrenciler ve gençler için ciddi bir engel olarak değerlendiriliyor.
Öğrenci indirimleri, üniversite öğrencilerinin ekonomik yükünü hafifletmek amacıyla uygulanan bir destek mekanizmasıdır. Toplumda eğitim alanında fırsat eşitliği sağlamak, gençlerin öğrenim hayatlarını daha rahat sürdürebilmesi için büyük önem taşır. Ancak, 30 yaş sınırının getirilmesi, üniversite öğrenimini daha geç yaşlarda tamamlayan veya yeniden okula dönen öğrenciler için büyük bir hüsran oldu. Bu durum, eğitimde fırsat eşitliği ilkesine bir tezat oluşturduğu gibi, birçok insanın eğitim hakkını kısıtlar nitelikte.
Alınan karar sonrasında, İzmir’deki birçok öğrenci ve genç, sosyal medya üzerinden seslerini yükselterek bu uygulamayı protesto etmeye başladı. “Ben 28 yaşındayım ve okula yeni başladım. Bu indirimden yararlanamamak, maddi olarak beni zorluyor. Eğitim hayatımda bir sınır olmamalı,” diyen bir öğrenci, mevcut durumu eleştiriyor. Diğer öğrenciler de benzer düşüncelere sahip. Kimi, bu yaş sınırının gençleri okul hayatından uzaklaştırma potansiyeli taşıdığını vurgularken, kimi de bu durumun eğitim motivasyonunu olumsuz yönde etkileyebileceğini belirtiyor.
Birçok üniversite öğrencisi, indirimden faydalanamamanın yanı sıra, yüksek eğitim masrafları nedeniyle de zorluk yaşıyor. Özellikle büyük şehirlerdeki kira, ulaşım ve diğer yaşam giderleri, gençlerin eğitim serüvenlerini tehdit eden unsurlar arasında. Öğrenci indirimlerinin sadece yaş sınırı ile kısıtlanması, gençlerin bu zorlukları aşmalarını daha da güçleştiriyor.
Ayrıca, “Öğrenci indirimlerini sadece gençliğe değil, eğitim alanında çaba sarf eden her bireye uygulamak gerekiyor,” diyen bazı eğitimciler, indirim uygulamasının daha kapsayıcı ve adil bir şekilde planlanması gerektiğini savunuyor. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanabilmesi için, her yaştan öğrencinin desteklenmesi ve ekonomik sıkıntıların hafifletilmesi amacıyla daha geniş kapsamlı politikaların hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çiziyorlar.
İzmir’de uygulamaya konulan 30 yaş sınırı, yalnızca bir yaş sınırlaması olmaktan öteye geçmeli ve eğitime erişimi kısıtlamamalıdır. Öğrencilerin sesini duyurabilmesi ve haklarını savunabilmesi için, üniversite rektörlükleri ve şehir yönetimleri arasında iş birliği sağlanmalı; toplumsal diyalog ortamı güçlendirilmelidir.
Sonuç olarak, İzmir'de yapılan bu düzenlemenin gözden geçirilmesi ve gençlerin eğitim hayatına olan erişimlerinin artırılması amacıyla yeni çözümler geliştirilmesi önem arz ediyor. Eğitim, her bireyin hakkıdır ve bu hakkın önünde yaş sınırı gibi engellerin olmaması gerekiyor. Gençlerin hayatlarına yön verecek bu tür kararların alınırken, geniş bir perspektiften, toplumsal ihtiyaçlar gözetilerek, adil bir yaklaşım benimsenmelidir.