Dünyanın en az doğuran ülkesi olarak tanınan ülkeler arasında yer alan Japonya, son yıllarda bu unvanla dikkatleri üzerine çekiyor. Nüfusunun yaşlandığı ve doğum oranlarının düştüğü bir süreçten geçen Japonya, çocuk sahibi olma konusunda birçok zorluk ve engellerle karşı karşıya. Peki, Japonya'daki bu durumun arkasındaki sebepler neler? Bu yazımızda, Japonya’nın doğum oranının düşüklüğüne neden olan faktörleri detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.
Dünya genelinde 2021 verilerine göre, Japonya'nın doğum oranı 1.34 çocuk ile oldukça düşük bir seviyeye inmiş durumdaydı. Bu, ülkedeki her iki kadın için ortalama 1.34 çocuk düşmesi anlamına geliyor ki bu da, nüfusun sürekli bir şekilde yaşlanması ve azalmasıyla sonuçlanıyor. Tarihsel olarak, Japonya’nın doğum oranı, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan ekonomik büyüme döneminde yükselişe geçmişti. Ancak zamanla sosyal ve ekonomik dinamikler değişmeye başladı. Bilhassa 1990'lı yıllardan itibaren, kadınların iş hayatında daha aktif rol almaları, çocuk sahibi olma arzusunu ve bu konuda atılacak adımları gözden geçirmelerine neden oldu.
Ekonomik faktörler, ailelerin iki çocuk sahibi olma isteğinden vazgeçmesine neden olan başlıca unsurlar arasında. Japonya, yüksek yaşam maliyetleri ve eğitim giderleri açısından dünyanın en zorlu ülkelerinden biri. Çocuk sahibi olmanın getirdiği finansal yükümlülükler, aileler için büyük bir endişe kaynağı haline geliyor. Çocuk iş gücüne olan katılmama eğilimi, aynı zamanda toplumun zihin yapısının da değişmesine yol açtı. Öyle ki, birçok genç yetişkin, kariyerlerine odaklanmayı tercih ediyor ve aile kurma fikrini ertelemeyi seçiyor.
Düşük doğum oranının bir diğer önemli nedeni, Japon toplumundaki sosyal ve kültürel değişimlerden kaynaklanıyor. Geleneksel olarak, Japon toplumunda aile yapısı büyük önem taşırken, genç nesiller arasında bu değerler giderek azalıyor. Özellikle kadınların eğitim düzeyinin artması ve profesyonel hayatta daha fazla yer alması, evlenme yaşının yükselmesine sebep oldu. Evlenme yaşı 30'lu yaşların başlarına kadar çıkarken, çocuk sahibi olma yaşı da giderek ileri bir tarihe erteleniyor.
Bu durumun bir neticesi olarak, genç jenerasyon arasında “çocuk sahibi olmak istemiyorum” gibi düşüncelerin yaygınlaştığını gözlemlemek mümkün. Ayrıca, boşanma oranlarının artması ve aile yapısının parçalanması, çocuk sahibi olma arzusunu azaltıyor. Çocuk yetiştirmenin getirdiği sorumluluk ve riskleri almak istemeyen bireyler, genellikle genel yaşam standartlarını ve kişisel tercihlerini göz önünde bulundurarak bu kararı veriyor. Sonuçta, bu durum hem bireylerin hem de toplumun geleceği için ciddi tehlikeler taşıyor.
Japonya’da çocukları olmayan çiftlerin, çocuk sahibi olmayı istememeleri veya bunu ertelemeleri, nihayetinde ülkenin demografik yapısını olumsuz etkiliyor. Eğer bu sorunlara kalıcı çözümler bulunamazsa, Japonya’nın yaşlanan nüfusu ve azalan çocuk sayısı, hem ekonomik hem de sosyal alanda büyük problemler yaratabilir. Uzmanlar, bu sorunun sadece Japonya ile sınırlı olmadığını, birçok gelişmiş ülkede benzer durumların yaşandığını ifade ediyor. Ancak Japonya'nın benzersiz kültürel dinamikleri, bu durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
Sonuç olarak, Japonya’nın çocuk sahibi olma oranındaki düşüş, karmaşık bir olaylar dizisinin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin bir araya gelmesiyle oluşan bu tablo, sadece bu ülkeye özel bir sorun değil; ancak Japonya'daki durum, diğer ülkeler için bir uyarı niteliği taşıyor. Bu kritik soruna çözüm arayışları da devam ederken, gençlerin bakış açısını değiştirmek ve aile kurma kavramını yeniden değerli kılmak adına mücadele vermek gerekiyor. Japon hükümeti ve toplumunun bu konuda atacağı adımlar, gelecekte nasıl bir Türkiye ve Japonya resmi çizeceğini belirleyecek.